“Anı yaşa” ve “günü yakala” muhtemelen sıkıntıyla başa çıkma konusunda en yaygın iki klişedir. Yeni çağ filozoflarından Budist spiritüalizmine ve modern psikolojiye kadar bize geçmişle ilgili pişmanlıkları ve gelecekle ilgili endişeleri bir kenara bırakmamız söylendi. Şimdiki zamandan en iyi şekilde yararlanmaya çalışmak kulağa önemsiz bir iş gibi geliyor aslında insan olmayan tüm türler bunu her zaman farkında bile olmadan yapıyorlar ama insanı diğerlerinden ayıran tam olarak farkındalıktır. İnsan zihni, şimdiki zamanda yaşamamızı çok zorlaştırıyor.
İnsan psikolojisi, geçmişte ve gelecekte yaşamaya evrimsel olarak sıkı sıkıya bağlıdır. Diğer türlerin hayatta kalmalarına yardımcı olacak içgüdüleri ve refleksleri vardır, ancak insanın hayatta kalması büyük ölçüde öğrenmeye ve planlamaya dayanır. Geçmişte yaşamadan öğrenemezsiniz ve gelecekte yaşamadan plan yapamazsınız. Örneğin, geçmişi düşünerek çoğumuzu mutsuz eden pişmanlık, kişinin kendi hatalarından ders çıkarması ve onları tekrarlamaması için vazgeçilmez bir zihinsel mekanizmadır. Gelecekle ilgili korkular da aynı şekilde bizi bugün biraz tatsız olan ama gelecekte refahımız için muazzam bir faydası olan bir şeyi yapmaya motive etmek için gereklidir. Bu korku olmasaydı ne eğitim alırdık ne de geleceğimize yatırım yapardık; sağlığımız için sorumluluk alamazdık, yiyecek bile saklamazdık. İstediğimiz kadar yiyecek ve gerisini atacaktık.
Şimdiki zamanda yaşamanın bizim için bu kadar zor olmasının bir diğer nedeni de, akıllı bilişimizin varlığını inkar etmesidir. Zihnimiz zamanı sürekli ve doğrusal bir süreç olarak görür. Sürekli olduğu için, şimdiki andan önceki herhangi bir milisaniye zaten geçmiş ve sonraki herhangi bir milisaniye zaten bir gelecek.
Ancak, sıkıntıyla başa çıkmak için evrensel olarak yararlı bir strateji olarak kabul ediliyorsa, “anı yaşa” tavsiyesinde biraz doğruluk payı olmalıdır. Gerçekten de araştırma kanıtları, geçmiş ve gelecekle ilgili düşüncelerinden sıyrılabilen insanların genellikle daha mutlu olduğunu gösteriyor.
Geçmişe ve geleceğe aşırı derecede odaklanma yönündeki evrimsel eğilimimiz, şimdiki zamana daha fazla alan vererek, onu kalıcı kılmak için kandırılabilir mi? Yapabileceğine inanıyorum. Yararlı bir strateji, bugün “ben”in dünkü benimle ya da yarın benimle tam olarak aynı kişi olmadığı, yaşam süremizin bizler geliştikçe ve değiştikçe farklı değişimlerde birden çok benlikten oluştuğunu kabul etmektir. Bu bir yanılsama değil, bir gerçektir. Eğer “ben” hatıralarımın, arzularımın, düşüncelerimin ve hislerimin toplamıysa, o zaman açıkçası bugün ben 20 yıl önceki benden çok farklı bir insan ve kim bilir bu kişi yirmi yıl sonra kim olabilir. Bu gerçek, uzak geçmişten fotoğraf albümümüze baktığımızda daha net bir şekilde ortaya çıkıyor ve hayatında büyük bir kriz geçirmiş insanlar bu gerçeği diğerlerinden daha kolay kabul edeceklerdir.
Çoklu benlik paradigması bazı insanlar için biraz korkutucu görünse de, aslında oldukça cesaret verici çünkü geçmiş pişmanlıkları ve gelecekteki korkuları daha az önemsememiz gerektiğini gösteriyor. Geçmişimiz ve geleceğimiz bize tamamen yabancı değil. Onlar gerçekten bizim akrabalarımız ama biz değiliz. Akrabalarımızı önemserken, kendimizi daha çok önemsiyoruz. Geçmişte yapılan ve bugün hayatımı etkileyen hatalar için geçmişteki benliğimi suçlayabilirim, ancak daha zararlı pişmanlık duygusu geçersiz kılınabilir. Gelecekteki benliğimin birkaç yıl içinde nasıl başa çıkacağı konusunda endişe duyabilirim, ancak yeni koşulları hakkında nasıl hissedeceğini gerçekten bilmiyorum çünkü yine o ben değilim.
Çoklu benlik paradigması bizi doğal olarak oldukça iyi olduğumuz bir şeyi yapmaya teşvik eder: öncelikle şu anda yaşayan gerçek benliğimizle ilgilenmek.
Kaynak: www.psychologytoday.com